KURUMSAL
SON DUYURULAR
FİKİR EMANET VE SANCAK DERNEĞİ OLAĞANÜSTÜ SEÇİMLİ GENEL KURULU ÇAĞRISI
04 Ekim 2025
Dr. Rıza Nur'un HAYAT VE HATIRATIM isimli eseri
04 Haziran 2025
BAKIRKÖY ADLİYESİNDE FESDER OLARAK KATILIM GÖSTERDİĞİMİZ BERAATLA SONUÇLANAN 5816 DAVASI
15 Nisan 2025
5 Nisan Dünya Avukatlar Günü Münasebetiyle
05 Nisan 2025
Dernek başkanı Hatice BOZDEMİR " Devletimizin Yanındayız" mesajı
26 Mart 2025
Akman Akar Yazarın Tüm Yazıları
Büyük Taarruz mu, Büyük Yürüyüş mü?
26 Ağustos 1922, Türk tarih yazımında “Büyük Taarruz” olarak anılan askerî harekâtın başlangıç tarihidir. Resmî tarih, bu günü ve takip eden süreci, “yedi düvele karşı kazanılmış kesin zaferin destanı” olarak sunar. Bu anlatı, toplumsal hafızaya bir kahramanlık hikâyesi yerleştirirken, dönemin askerî ve siyasi şartlarını gölgede bırakır.
Bu makalede, 26 Ağustos–9 Eylül arasındaki gelişmeler resmî tarih anlatısıyla karşılaştırılacak, harekâtın mahiyetine dair farklı görüşler ele alınacaktır. Özellikle şu soruya cevap aranacaktır: Gerçekten bir “Büyük Taarruz” mu yaşandı, yoksa tarihî hakikat “Büyük Yürüyüş”ten mi ibaretti?
Resmî Tarihin Anlatısı
Resmî tarih kaynaklarında şu çizgi hâkimdir:
-
26 Ağustos sabahı saat 05.30’da topçu ateşiyle başlayan büyük taarruz, Afyon cephesinde Yunan hatlarını yarıp bozmuştur.
-
27–29 Ağustos günlerinde süren muharebelerle Yunan ordusu dağılmış,
-
30 Ağustos’ta Dumlupınar’da yapılan “Meydan Muharebesi” ile kesin zafer elde edilmiştir.
-
9 Eylül 1922’de Türk ordusu İzmir’e girmiş ve “düşman denize dökülmüştür.”
Bu anlatı, zaferin ani, kahramanca ve şiddetli çatışmalarla elde edildiği algısını pekiştirir. Ancak bu kurgunun perde arkasına bakıldığında farklı bir tablo ortaya çıkar.
Yunan Ordusunun Gerçek Durumu
Sakarya Meydan Muharebesi’nden (Ağustos–Eylül 1921) sonra Yunan ordusu geri çekilmek zorunda kalmıştı. Cephe hattı Afyon–Eskişehir arasında yeniden kurulsa da Yunan ordusunun:
-
Moral gücü tükenmişti. Anadolu içlerine uzanan ikmal hatları, köylülerden gelen direniş, coğrafyanın sertliği ve uzun süreli savaş, askerlerin iradesini zayıflatmıştı.
-
İngiltere desteğini kaybetmişti. Sakarya’dan sonra İngilizler, Türklerle doğrudan çatışmaya girmek yerine diplomatik zeminde uzlaşmayı tercih etmişti.
-
İkmal sorunları büyümüştü. Anadolu’da genişlemiş cephe hattını beslemek Yunan ordusunu zora sokmuş, lojistik darboğaz oluşmuştu.
Dolayısıyla 1922 yazında Yunan ordusu, aslında çekilme eğiliminde olan, dağınık ve yılgın bir ordu görünümündeydi.
Harekâtın Seyri
26 Ağustos: Başlangıç
Sabaha karşı başlayan topçu ateşi, Yunan mevzilerinde gedik açtı. Türk birlikleri bazı kritik tepelere hızla ilerledi. Ancak bu, resmî anlatıda tasvir edildiği gibi devasa çarpışmalar değil, moral gücü çökmüş birliklerin geri çekilmesi şeklinde oldu.
27–29 Ağustos: Dağılma
Yunan ordusu, muharebe düzenini kaybetmeye başladı. Panik ve düzensizlik öne çıktı. Birçok subay, birliklerini toplayamadan geri çekildi.
30 Ağustos: Dumlupınar
“Büyük Meydan Muharebesi” olarak anlatılan gün, aslında çözülmüş bir ordunun kuşatılarak büyük kayıplar vermesiyle sonuçlandı. Burada yaşananlar bir meydan savaşı değil, daha çok bozgunun tescili idi.
31 Ağustos–9 Eylül: Takip ve Yürüyüş
Asıl süreç bu tarihlerde şekillendi. Ordumuz, geri çekilen Yunan birliklerini adım adım takip etti. 9 Eylül’de İzmir’e girildiğinde, yaşanan şey kesintisiz bir takip harekâtı, yani bir “Büyük Yürüyüş” idi.
İngiltere Faktörü ve “Yedi Düvel Masalı”
Resmî tarih, bu zaferi “yedi düvele karşı kazanılmış” gibi sunar. Ancak belgeler farklı bir tablo ortaya koyar:
-
İngiltere savaşa girmedi. 1921 sonrası İngiliz hükümeti, Anadolu’da doğrudan Türklerle savaşmayı göze almadı. Bunun yerine Yunanistan’ı sahada yalnız bıraktı.
-
Diplomasi öne geçti. 1922 başlarından itibaren İngiliz belgelerinde, “Türklerle dostane ilişkiler geliştirilmesi gerektiği” rapor edilmektedir.
-
Yunan yalnız kaldı. Böylece sahada Türk ordusunun karşısında yalnızca Yunan vardı.
Dolayısıyla “yedi düvele karşı savaş” iddiası bir abartıdır; hakikat, bitkin düşmüş Yunan ordusunun kovalanmasıdır.
Büyük Taarruz mu, Büyük Yürüyüş mü?
Tarihsel gerçeklik şu şekilde özetlenebilir:
-
Taarruz: 26–30 Ağustos arasında gerçekleşti. Ancak bu taarruz, güçlü bir düşmana karşı verilmiş destansı muharebeler değil, çökmekte olan bir ordunun mevzilerinden sökülmesidir.
-
Yürüyüş: 30 Ağustos’tan itibaren yaşanan asıl süreçtir. Türk ordusu, Yunan ordusunu kesintisiz biçimde takip ederek Anadolu’dan çıkardı. Bu nedenle daha isabetli kavram “Büyük Yürüyüş”tür.
Sonuç
26 Ağustos–9 Eylül 1922 süreci, milletimizin bağımsızlık mücadelesinde önemli bir dönüm noktasıdır. Ancak olayların mahiyetini doğru anlamak gerekir.
Bu zafer, resmî tarih anlatısının öne sürdüğü gibi “yedi düvele karşı verilen destansı bir taarruz” değil, çökmüş bir Yunan ordusuna karşı gerçekleştirilen uzun soluklu bir takip ve yürüyüştür.
Dolayısıyla, tarihî hakikate sadık kalmak adına, bu süreci “Büyük Taarruz” değil, “Büyük Yürüyüş” olarak adlandırmak daha isabetlidir. Böylelikle tarih, ne küçümsenmiş ne de abartılmış olur; gerçek yerine oturur.

