KURUMSAL
SON DUYURULAR
FİKİR EMANET VE SANCAK DERNEĞİ OLAĞANÜSTÜ SEÇİMLİ GENEL KURULU ÇAĞRISI
04 Ekim 2025
Dr. Rıza Nur'un HAYAT VE HATIRATIM isimli eseri
04 Haziran 2025
BAKIRKÖY ADLİYESİNDE FESDER OLARAK KATILIM GÖSTERDİĞİMİZ BERAATLA SONUÇLANAN 5816 DAVASI
15 Nisan 2025
5 Nisan Dünya Avukatlar Günü Münasebetiyle
05 Nisan 2025
Dernek başkanı Hatice BOZDEMİR " Devletimizin Yanındayız" mesajı
26 Mart 2025
Hasan Karademir Yazarın Tüm Yazıları
Bu projenin temel gayesi, Türk ruhunu, Garp’tan alınması gereken ilim ve tekniğe uygun bir entegrasyona değil, doğrudan doğruya "körükörüne Batıya itiliş ve kökümüzü kurutuş macerasının Türk ruhuna sindirilmek istenen maymunvâri taklit ruhiyatına" teslim etmektir. Bu, fikirsizliğin ve ahlaki iflasın zirvesi olan bir taklitçilik halidir. Devşirme Projesi’nin gizli mutfağında, Türk’ün öz varlığına kasteden zümre bellidir: yahudi, dönme, mason, kozmopolit ve emperyalizma ajanları. Bu figüranlar, sahneye "hürriyet, müsavat, adalet kancalariyle" çıkıp, sahte inkılâpçılar maskesi altında hareket ederek, ruhaniyetin ve şahsiyetin temelini dinamitlemişlerdir.
Türk topluluğunun düşürüldüğü en büyük maraz, Devşirme Projesi’nin beslediği ucuzculuk hastalığıdır. Ucuzculuk, sadece ekonomik değil, aynı zamanda ruhî ve fikrî bir sefalettir; "bir şeye ait kıymetsiz hâlin ve posasının simsarı demek" olup, ne pahasına olursa olsun asîli soysuzlaştırma eylemidir.
Bu durum, kronik bir fikir kıtlığından ileri gelmektedir. Türk-İslam dünyası, Kanuni’den sonra "sâf ve büyük tefekkür adamları" yetiştirememenin bedelini ödemiştir. Batı'nın maddeye hâkim bir nizam ve usûl kafasıyla fışkırdığı müsbet bilgiler manzumesi karşısında, tefekkürdeki bu kronik eksiklik, Batı’dan gelen her şeyi ruhsuz bir kopya halinde almayı zorunlu kılmıştır. Tanzimat dönemi, bu fikirsizlikten doğan, "sığ ve basit politika kuklalarının" hüküm sürdüğü bir hengâmedir. Mustafa Reşit Paşalar, Âli Paşalar ve Fuad Paşalar, Batı'yı ancak radyodan duyduğu sesleri taklit eden bir Eskimo çapında anlamaya çalışan maymunlardan başka bir şey değildir.
Bu fikirsizlik felaketi, Devşirme Projesi’nin en verimli tarlasıdır. Fikir yoksunluğu, çaresizliğin en yüksek sesidir: "Fikirsiz efendiler, fikirsiziz! Ne yola, ne madene, ne buğdaya, ne silâha muhtacız! İhtiyacımız sade fikre. Ondan da mahrumuz!". Türk'ün ruhu ve kolları bağlı, bugüne kadar gelmiştir.
BATI SÖMÜRGECİLİĞİNİN İÇ AJANLARI VE MASONİK GİRİŞİMLER
Tanzimat hareketinin iflasının zirvesi, Jön Türkler ve İttihatçılar kadrosudur. Bu "yarım veya çeyrek aydınlar" zümresi, boyunlarına bir "nazar boncuğu" gibi, içi boş, kof tabirler olan "hürriyet, adalet, terakkî, teali" kelimelerini asmış, fikri derinlikten yoksun posa gevişçilerdir. Bu toplulukta nefs muhasebesi hassası bulunmadığı için, Batı’dan destek aramak suretiyle vatanı hedef tutan sahte inkılâpçılığın temeli atılmıştır.
İttihat ve Terakki’nin çekirdeği, Masonluk ve Yahudi çevreleriyle iç içe bir hıyanet ağının ürünüdür. Galata Bankerleri, kozmopolit ve Yahudi kurmaylar olarak, Şehzadeleri lüks ve sefahat telkinleriyle borca batırarak devleti içten hacr altına alma planını yürütmüşlerdir. Onların planı, tahta çıkan herhangi bir şehzadenin, "sevgili bankerlerinin fedakârlıklarına (!) cevap vermek imkânına kavuşsa," diğer borç risklerini karşılamaya yeterli olacağı üzerine kuruluydu. Selanik'teki İtalyan locasının Yahudi temsilcisi Carasso, İttihat ve Terakki’nin liderlerini kritik meselelerde ikna etmeye çalışmıştır. Bu durum, Devşirme Projesi’nin lojistik kanadının doğrudan bu zümreler tarafından yönetildiğini gösterir.
Devşirme Planının En Büyük Tertibi: 31 Mart Vak'ası:
Abdülhamid'in tasfiyesi, Devşirme Projesi’nin en büyük, en ahmakça mizanseni olan 31 Mart Vak'ası (1909) ile gerçekleşmiştir. Bu olay, "hakikatte din ve din adamlarına bir tuzak olarak tertip edilen hâdise"dir. İttihatçıların ayaklandırdığı avcı taburları, cahilce ve şuursuzca "Şeriat isteriz!" diye bağırarak, Şeriatı maskara etmeyi amaçlamıştır. Bu kaba softalık, hiç istememeye nispetle daha zararlıdır.
Gaye, Yahudiler, dönmeler ve masonlarca kışkırtılan bu ayaklanmayı kullanarak, "tacında Tevhid Kelimesi pırıldayan büyük hükümdarı topyekûn tasfiye etmek" idi. Bu tertip, Devşirme Projesi'nin, dinin adını hıyanet aracı olarak kullanma taktiğinin en çarpıcı örneğidir. Sultan Abdülhamid, hadise patlak verdiğinde derin bir hayret ve dehşet yaşamış, ancak kendisine karşı olan bu isyandan dahi kendi lehine bir fırsat olarak yararlanmamıştır. Abdülhamid’in hareketsiz kalışının temelinde yatan "ulvî zaaf", onun şu sarsılmaz prensibiydi: "Benim yüzümden tek damla müslüman kanı akıtılmasına razı değilim!". Eğer isyanı bizzat kendisi tezgâhlasaydı, hareketi anında Hassa birlikleriyle destekleyip neticeden faydalanırdı. Oysa Sultan, Hareket Ordusu İstanbul'a kadar pasif kalmıştır.
