LATEST ANNOUNCEMENTS
FİKİR EMANET VE SANCAK DERNEĞİ OLAĞANÜSTÜ SEÇİMLİ GENEL KURULU ÇAĞRISI
04 October 2025
Dr. Rıza Nur'un HAYAT VE HATIRATIM isimli eseri
04 June 2025
FESDER Kadrosu ve gönüllüleriyle Yazar Ahmet Arıkan'ın 'Zavallı Kemalist' yazısıyla ilgili açılan 5816 davasına, FESDER Kadrosu gönüllüleri ve avukatlarımızla katılım sağladık. FESDER Misyonu gereği 5816 davalarına müdahil olma, müdaafa etme, verilen keyfi cezaları bozmak üzere üst mahkemelere iti
29 April 2025
5 Nisan Dünya Avukatlar Günü Münasebetiyle
05 April 2025
13 Temmuz Basın Açıklaması
13 July 2021
Akman Akar Yazarın Tüm Yazıları
Tabii! Aşağıdaki metni web sitesi için düzenlenmiş bir biçimde hazırladım. Başlık, alt başlıklar, paragraflar ve vurgular okunabilirlik ve akış açısından optimize edildi.
Büyük Taarruz mu, Büyük Yürüyüş mü?
Giriş
26 Ağustos 1922, Türk tarih yazımında “Büyük Taarruz” olarak anılan askerî harekâtın başlangıç tarihidir. Resmî tarih, bu günü ve takip eden süreci, “yedi düvele karşı kazanılmış kesin zaferin destanı” olarak sunar. Bu anlatı, toplumsal hafızaya bir kahramanlık hikâyesi yerleştirirken, dönemin askerî ve siyasi şartlarını gölgede bırakır.
Bu yazıda, 26 Ağustos–9 Eylül arasındaki gelişmeler resmî tarih anlatısıyla karşılaştırılacak; harekâtın mahiyetine dair farklı görüşler ele alınacaktır. Asıl soru ise şudur: Gerçekten bir “Büyük Taarruz” mu yaşandı, yoksa hakikat “Büyük Yürüyüş” müydü?
Resmî Tarihin Anlatısı
Kaynaklara göre çizilen tablo şöyledir:
-
26 Ağustos sabahı saat 05.30’da başlayan topçu ateşiyle Afyon cephesinde Yunan hatları yarıldı.
-
27–29 Ağustos’ta süren muharebelerle Yunan ordusu dağıldı.
-
30 Ağustos’ta Dumlupınar’daki Meydan Muharebesi ile kesin zafer elde edildi.
-
9 Eylül’de Türk ordusu İzmir’e girerek “düşmanı denize döktü.”
Bu anlatı, zaferin ani, kahramanca ve şiddetli çatışmalarla elde edildiği izlenimini güçlendirir. Ancak perde arkasında farklı bir manzara vardır.
Yunan Ordusunun Gerçek Durumu
Sakarya Meydan Muharebesi’nin ardından (Ağustos–Eylül 1921) Yunan ordusu geri çekilmek zorunda kalmıştı. Afyon–Eskişehir hattında yeni cephe kursa da:
-
Moral gücü tükenmişti. Uzayan ikmal hatları, Anadolu’nun coğrafyası ve köylü direnişi askerlerin iradesini kırmıştı.
-
İngiltere desteğini kaybetmişti. Londra, artık sahada değil, diplomaside çözüm arıyordu.
-
İkmal sorunları büyümüştü. Genişlemiş cephe hattı lojistik darboğaz yaratıyordu.
1922 yazında Yunan ordusu; dağınık, yılgın ve çekilme eğiliminde bir kuvvet görünümündeydi.
Harekâtın Seyri
26 Ağustos: Başlangıç
Topçu ateşiyle açılan gediklerden Türk birlikleri kritik tepelere ilerledi. Ancak bu, resmî anlatıdaki gibi büyük çarpışmalar değil; morali çökmüş birliklerin geri çekilişi şeklindeydi.
27–29 Ağustos: Dağılma
Yunan ordusu muharebe düzenini kaybetti, panik ve düzensizlik öne çıktı. Subayların pek çoğu birliklerini toplayamadı.
30 Ağustos: Dumlupınar
“Büyük Meydan Muharebesi” diye anlatılan bu gün, aslında çözülmüş bir ordunun kuşatılarak ağır kayıplar vermesiyle sonuçlandı. Bir meydan savaşı değil, bozgunun kesinleşmesiydi.
31 Ağustos–9 Eylül: Takip ve Yürüyüş
Bu süreçte ordumuz, geri çekilen Yunan birliklerini adım adım takip etti. 9 Eylül’de İzmir’e girildiğinde yaşanan şey, kesintisiz bir “Büyük Yürüyüş” tü.
İngiltere Faktörü ve “Yedi Düvel Masalı”
Resmî tarih, bu zaferi “yedi düvele karşı kazanılmış” olarak aktarır. Ancak belgeler başka şey söyler:
-
İngiltere savaşa girmemiştir.
-
1921 sonrası İngiliz belgeleri, Türklerle dostane ilişkiler kurulması gerektiğini rapor etmektedir.
-
Yunan sahada yalnız bırakılmıştır.
Dolayısıyla “yedi düvele karşı savaş” söylemi abartıdır; hakikat, yalnızca yılgın bir Yunan ordusunun kovalanmasıdır.
Büyük Taarruz mu, Büyük Yürüyüş mü?
Tarihsel gerçeklik şu şekilde özetlenebilir:
-
Taarruz (26–30 Ağustos): Güçlü bir düşmana karşı verilen destansı muharebeler değil, çöken bir ordunun mevzilerinden sökülmesi.
-
Yürüyüş (30 Ağustos–9 Eylül): Asıl süreç; kesintisiz takip harekâtı ve İzmir’e ulaşma.
Bu nedenle süreci tanımlayan en isabetli kavram “Büyük Yürüyüş” tür.
Sonuç
26 Ağustos–9 Eylül 1922, bağımsızlık mücadelesinde bir dönüm noktasıdır. Ancak olayların mahiyetini doğru anlamak gerekir.
Bu zafer, resmî tarih anlatısının sunduğu gibi “yedi düvele karşı verilen destansı bir taarruz” değil; çökmüş bir Yunan ordusuna karşı yürütülen uzun soluklu bir takip harekâtıdır.
Dolayısıyla, tarihe sadık kalmak adına bu süreci “Büyük Taarruz” değil, “Büyük Yürüyüş” olarak adlandırmak daha yerindedir. Böylece tarih ne küçümsenmiş ne de abartılmış olur; gerçek yerine oturur.

